Başlamadan önce: Hallstatt’la beraber gezdiğim iki güzel şehir Viyana ve Bratislava’yı anlattığım yazımı şuradan okuyabilirsiniz.
Siz de benim gibi seyahat içerikleri okumayı seviyorsanız hayatınızın bir noktasında mutlaka Hallstatt’ın varlığından haberdar olmuşsunuzdur. Çünkü kendisi ‘’dünyanın en güzel bilmem kaç köyü’’, ‘’bakın burayı ölmeden görmeyecekseniz sakın ölmeyin’’, ‘’allah aşkına ölmeden şu 100 harika yeri görün’’ benzeri başlıklara sahip listelerin ilk beşine, hadi olmadı ilk onuna mutlaka giren bir yer.

Ben de yıllar önce Twitter’da gördüğüm benzer bir yazı ile Hallstatt’la tanışıp bir gün gitmeyi kafama koymuştum. Girl power’ıma power katarak tek başıma çıktığım ve şu yazımda detaylıca anlattığım Viyana odaklı seyahatimin asıl sebebi de Hallstatt’tı aslında. Viyana ve hatta genel olarak Avusturya aşırı ilgimi çeken bir yer olmadı hiçbir zaman ama sırf Hallstatt için çok ani planladığım bu seyahatimde rotamı Avusturya’ya çevirdim.

Hallstatt gerçekten çok güzel ama çok küçük bir yer. Günübirlik gidip hayranlıktan ağzınız açık bir şekilde bütün köyü bir günde gezebiliyorsunuz ve bunu Hallstat gezisi diye arattığınızda karşınıza çıkan herkes söylüyor. Benim derdim size diğerlerinin söylemediğini, yani ulaşım meselesini anlatmak. Daha çok ”Hallstatt’a nasıl gidilir”i anlatmaya çalışacağım yani.

Ben Hallstat hakkındaki gezi yazılarını okuyunca sadece şu cümlelerle karşılaştım: ‘’Bence araba kiralayın, biz öyle yaptık’’, ‘’Viyana ya da Salzburg’dan trenle gidebilirsiniz’’ ya da ‘’bilmem nereden Hallstatt’ın şu kadar yakınına giden otobüsler var’’.
Şimdi bunlar iyi hoş ve pek tabii doğru şeyler ama kardeşim ya araba kullanamıyorsak? Ya trenle gitmek geçiştirdiğiniz gibi kolay değilse? Ben de herkesin araba kullandığı bir dünyada araba kullanmamayı seçen ya da araba kullanamayan o temkinli, panik, anksiyete sahibi azınlığa trenle Hallstatt’la gitmenin nasıl bir tecrübe olduğunu anlatmaya geldim.

Öncelikle ben Hallstatt’a pazar günü gitmek durumunda kaldım ve Avrupa’daki çoğu küçük kasaba gibi orada da her yer kapalı olur mu diye bir telaş yaşadım ama öyle olmadı. Zaten o ‘’her yer’’ totalde 15-20 yer olunca hayat gailesiyle hepsi açıktı.

Ben biletimi şu site üzerinden gidiş dönüş toplam 59.8 euroya aldım. Burada biraz benim hatam oldu çünkü zaten uçak biletimi çok geç almıştım ve hangi gün nereye gideceğimi de çok geç planladım. O arada kart bilgilerimde sıkıntı oldu falan derken bileti uçuşumdan ancak birkaç saat önce alabildim. Seyahat tarihi yaklaşınca bilet fiyatları arttığı için biraz fazla ödemiş oldum yani ama Hallstatt çok güzel olduğu için buna değdi diyebilirim. İçinden bir Marsilya falan çıksa o kadar bilet parası verdiğim için kafamı taşlara vururdum herhalde. (Marsilya: ben şimdi ne alaka?)

Gidiş için sabah 6.55’e bilet aldım çünkü beklemelerle falan bu yolculuk 3 saat 52 dakika sürdü ve öğleden önce Hallstatt’a varmak niyetindeydim. Saat 6 gibi kaldığım odadan çıkıp direkt Wien HBF diye geçen ana tren istasyonuna gittim. İstasyona da şehirdeki S trenlerinden biri ile ulaştım. Wien HBF’de ekranlarda bütün trenlerin isimleri, saatleri ve varış noktaları yazdığı için hemen doğru peronu bulabildim ve trenime bindim.

Şimdi burada ilk uyarımı yapıyorum hazırsanız: HALLSTATT TRENİNE AÇKEN VE YEMEKSİZKEN BİNMEYİN! Ben canım kendimi doyurmayı akıl ettim aslında ama sandviç aldığım fırındaki çocuk sağ olsun istediğim vegan sandviç yerine başka bir şey vermiş ve 6’da yola çıkıp 6.55’te trene binip toplam 3 aktarma yapıp son bindiği trende sandvici büyük umutlarla açan ben Hallstatt seyahatimin yıkılma anını burada yaşadım. Sonra da küçücük köyde vegan dondurma dışında hiçbir şey bulamayıp saat 8’e kadar aç kaldım ve Viyana’ya dönünce kraliçeler gibi pizzamı yedim ama son 24 saatimi toplam 2 top dondurmayla yaşamasam daha iyiydi tabii.

Yemek önemli diye konuyu dağıttım ama hemen toparlıyorum: Gidişim sırasıyla 2 saat 5 dklık bir tren, 37 dklık bir otobüs ve yine 2 saatlik bir tren yolculuğu ve aradaki beklemelerle birlikte 3 saat 52 dk sürdü. Bilette bu kadar aktarma görünce ben de bi ‘’nasıl olacak bu işler’’ diye düşündüm ama trenlerde durak isimleri tek tek yazıyor ve tren istasyonundan kalkan otobüse sizi yönlendiren birileri oluyor. Bu kadar aktarma yapmak okuduğunuzdan daha kısa sürüyor aslında. En son Hallstat istasyonunda inince herkes bir ‘’wow’’ çekip mükemmel manzarayı izliyor ve hemen sonrasında hemen aşağıdaki feribot iskelesine götürüyor yol sizi. Buradaki feribotların saatleri tren saatlerine göre ayarlanmış ve gidiş dönüş için kişi başı için 7 euro ödüyorsunuz. Burada yanınızda nakit olsun derim çünkü herkes nakit ödedi gördüğüm kadarıyla. Feribottan ortalama 15 dakikada falan iniyoruz ve neyi unutmuyoruz? Dönüş için tren saatimize uygun feribot saatini bulup fotoğrafını çekmeyi tabii ki… Mesela benim dönüş trenim 15.25’teydi ama ”15.10’a kadar gezeyim, o saatte iskelede olup hemen feribota atlarım” diyemedim çünkü benim trenim için feribot seferi saat 14.35’teydi. Köyden bu kadar erken ayrılmak bir miktar üzdü ama tren istasyonu Hallstatt manzaralı olduğu için köyü kuşbakışı izlemek de güzeldi.

Bu arada aktarmalarda ve en son Hallstatt’ta durduğunuz istasyonların genelde 2, maksimum 4-5 peronlu küçücük yerler olduğunu ve içlerinde asla büfe hatta bazılarında tuvalet dahi olmadığını da hatırlatmak isterim. HALLSTATT TRENİNE İŞTE BU YÜZDEN AÇ VE YEMEKSİZ BİNMEYİN işte.
Köyün minnoşluğunu ve güzelliğini eklediğim fotolar yeterince göstermiştir diye umarak kısaca genel olarak sadece yürüdüğünüzü, tuz madenlerine gitmek için teleferiğe binmeniz gerektiğini ama o teleferik inanılmaz dik ve yüksekte olduğu için benim gibi yükseklik korkunuz varsa uzaktan bile bakmamanız ve olası bir anksiyete krizine karşın böyle bir dikliğin ve yüksekliğin varlığını bile görmemeniz gerektiğini, cesaretiniz varsa kemik evinde kafatasları ve kemiklerin şekilli şukullu dizilişini görebileceğinizi ve köy boyunca mükemmel bir manzaraya tanıklık edeceğinizi söylemek isterim. Bu arada ben tabii ki o teleferiğe binemediğim ve daha önce Roma’da Cappuchi Müzesi’nde yeterince kafatası ve kemik gördüğüm için turistlerin en çok ilgi gösterdiği bu iki atraksiyona girmedim. Göldeki cruise’lara da katılmadım tabii ki çünkü Türkiye’den geliyorum ve Euro 16 lira? Özetle sadece bol bol yürüdüm ve fotoğraf çektim ve bana kalırsa en güzel tarafı zaten o tatlış evlerin arasında amaçsızca yürümekti.


Dönüşüm de 15.25 treniyle 50 dakika yolculuk sonrasında yarım saat ıssız ve saçma bir istasyonda bekleme ve bu saçma istasyonda bindiğim 2. bir trenle bir 3.5 saat daha yolculuk şeklinde toplam 4 saat 53 dakikada tamamlandı.
Yani sabah 6’da çıkıp akşam 20.18’de Viyana’ya ulaştığım ve yaklaşık 9 saatimi yollarda harcadığım ve aç kaldığım bir gün oldu ama gerçekten değdi. Trende efsane manzaralar görerek gitmek bile mükemmelken üstüne Hallstatt gibi bir güzellik fazlasıyla yeterli oldu benim ‘’değdi be’’ demem için.

Bu yazıyı da aslında benim gibi araç kiralayamayacak ya da 8-9 saatlik bol aktarmalı tren biletlerini görünce gözü korkacak ve belki de gitmekten vazgeçecek olanlara ‘’sen ölmeden önce görülecek 3042739 yeri görmesi gereken o kişisin, kendine gel’’ demek için yazdım çünkü biliyorsunuz Hallstatt o listede en üst sıralarda ve gerçekten bütün klişe listelere rağmen görülmeye değer.
[…] planladım. En kolayından başlamak daha çok işime geliyor şu an ve kendisi Hallstatt çünkü Hallstatt gezi notlarımda da göreceğiniz üzere ben bu köyde aç kaldım ashdf. Bu yüzden buraya dair yazacağım tek […]