VİYANA VE BRATİSLAVA: VEGAN YEME İÇME NOTLARI

Bu yazıya Türkiye’de vegan olup da bu yazıyı okuyacaklar için bol sabır dileyerek başlamak isterim çünkü bütün bu yiyip içtiklerimi ve daha çok da yiyemediklerimi gördükçe ben de küçük bir ‘’bizde neden yok’’ krizi geçirdim seyahatim boyunca. Türkiye’de de vegan alternatifler konusunda büyük gelişmeler var gerçi ama yani insan şöyle uzaklara dalıyor gerçekten Avrupa’daki Vegan seçenekleri gördükçe…

Yine de daha yazının başında moral bozmuyor ve 5 günlük bu seyahatimin yeme içme önerilerine geçiyorum.

Ben 5 günümü 1 günü Bratislava’ya, 1 günü Hallstatt’a ve diğer 3 günü Viyana’ya ayıracak şekilde planladım. En kolayından başlamak daha çok işime geliyor şu an ve kendisi Hallstatt çünkü Hallstatt gezi notlarımda da göreceğiniz üzere ben bu köyde aç kaldım… Bu yüzden buraya dair yazacağım tek şey Viyana tren istasyonunda bana vegan sandviç yerine başka bir sandviç veren o çocuğa laflar hazırladığım ama aradan bu kadar zaman geçmişken o lafları burada yazmayacağım.

Hallstatt’ta köy boyunca çok az mekan vardı zaten ve bu az mekanın daha da azına vegan çeşit sorup bulamayınca hayal kırıklığı ile yürürken feribottan indikten sonra sağa doğru yürüyüp sahil yolundaki dükkanların en sonundaki dondurmacıda vegan dondurma buldum. Açlıktan ölmek üzere olduğum için miydi bilmiyorum ama beğendim ve 7/10 diyorum kendileri için.

Buradan sonrasını madde madde listelemeyi uygun gördüm nedense ve başlıyorum:

BRATISLAVA

Şimdi bu başlığı attım ve ne fark ettim dersiniz? Ben burada da pek bir şey yememişim… Birazdan Viyana’da bahsedeceğim burgerci o kadar güzeldi ki Viyana’ya dönüşte burger yemek uğruna gittiğim diğer yerlerde aç kaldığımı şu an fark ediyorum. Burada öylesine bir yerde serinlemek için portakal suyu içtiğimi ve Starbucks’ta elmalı tart görüp Türkiye’de olmamasına söverek ondan alıp yediğimi hatırlıyorum sadece. Vee buraya kadar amaçlayıp da yapamadığım şeyi ilk kez yapıyorum ve mekanları tek tek anlatmaya başlıyorum şimdi:

SOUPCULTURE

Burası aslında vejetaryen bir çorbacı ama çorbalarının ve çorbaları içinden içtiğiniz kornet-ekmek arası yenilebilir kaselerinin rengarenk oluşu insanı saçma bir şekilde cezbediyor işte. Hem çorbanızı hem kornetinizi seçiyorsunuz ve rengarenk bir kombinasyon yapıp önce korneti kafanıza dikip çorbayı içiyor, sonra da korneti kemiriyorsunuz. Ispanaklı, zerdeçallı, pancarlı gibi kornet çeşitleri vardı ve çorbalar da yine mercimek çorbası, domates çorbası gibi çoğu vegan olan şeylerdi.

Ben asla blogger olamamışım çünkü yani şu renklerin sıradanlığına bakın… Pembe kornetin içine turuncu çorba, yeşil kornetin içine kırmızı çorba falan seçmem lazımdı blogger girl imajım için ama fazla düz adam samilik yapıp en renksiz 2 seçeneği seçmişim. Neyse, bunu da öğreniriz…

LUCULUS  ICE SALOON

Ben bu dondurmacıya aslında tamamen şansa girdim çünkü Bratislava’da dondurmacı araştıracak internetim yoktu ve burası da güzel görünüyordu. Sonradan baktığımda Bratislava’nın en iyi ve popüler dondurmacılarından biri olduğunu gördüm. Gerçi Feneryolu-Suadiye arası kadar bir şehirden bahsediyoruz, her yer kendi çapında popülerdir ve zaten şehrin en iyilerindendir diye tahmin ediyorum ama neyse…

Çok güzel vegan çeşitleri vardı ve ben dondurmalarını çok beğendim ama asıl çalışanları çok tatlıydı. 2 genç çocuk çalışıyordu ve bana nereden geldiğimi sordular. İstanbul’u duyunca ciddi anlamda heyecanlandılar sffg. Biri Kosovalı’ydı ve diğeri şu an maalesef neresi olduğunu hatırlayamadığım başka bir Balkan ülkesindendi ve çok tatlı bir Türkçeleri vardı. Benimle Türkçe konuşmaya çalıştılar ve kendilerinde yolu İspanya ya da Güney Amerika’dan geçmiş her insanla İspanyolca konuşmaya çalışan kendimi gördüm ve haliyle çok tatlı geldi bana.

Bratislava’ya giderseniz fıstıklı dondurmayı hem sütlü hem vegan yapacak kadar vegan dostu bu dondurmacıya uğrayın ve kendileriyle Türkçe konuşarak çalışanlarını mutlu edin derim sdhsf 

VİYANA

Bu yazıda Viyana’yı en sona saklamam çok mantıklı olmadı aslında çünkü her şey Viyana’ya indiğim anda başladı. Havalimanında trene binip şehrin en büyük parklarından biri olan Stadtpark’a çok yakın bir yerde indim ve sırt çantamla hemen bu parka koştum çünkü neden? Pisboğazlıyım da ondan. Bu parkta tam da benim gideceğim günlerde gastronomi festivali olacağını gitmeden birkaç gün önce öğrendim hatta gidiş günümü biraz da buna denk getirdim dsfhd. Maldivler’den 8 saatlik uçuşla İstanbul’a gelip İstanbul’a indikten 48 saat falan sonra yola çıktım diyeyim de boğazıma düşkünlüğümü buradan anlayın.

O gün biraz yağmur vardı ama bir grup boğaz düşkünü Viyanalı amca ve teyze ile ben de parkta yerimi aldım. Klasik ‘’bizde niye yok’’ dertlenmelerimin akabinde gözüme kestirdiğim stantlardan birinden bir vegan brownie aldım. Viyana’da yiyip de çok beğenemediğim tek şey kendisi oldu ama başka bir standın önünde ahududu şarabı tokuşturan sarışın retired people’ın (bu tamlamayı anlamak için ekşi sözlük’teki ‘’google’a emekli yazmak vs retired yazmak’’ başlığına gidiyorsunuz) peşine takıldım ve ahududu şarabı aldım kendime.

İlk kez ve henüz çok yeni geldiğim bir Avrupa şehrinde hiç tanımadığım Helga’lar ve Hans’larla  ahududu şarabımı yudumlamak hayatta nadiren başıma gelen ‘’yaşıyorum bu hayatı’’ anlarımdan biriydi… Kadehimi geri verdiğim için bana 3 euro’mu geri vermeleri de kraliçe anımı taçlandıran hareket oldu.

‘’Artık Avrupa’da gastronomi festivaline gitmedim de demem’’ diyor ve Viyana mekanlarına geçiyorum:

SWING KITCHEN

Şimdi geldik canımız vegan fast food zincirimize. Burası Viyana’da 6 şubesi olan ve benim de sürekli en yakın olana gidip de ‘bizim aç yine gelmiş’’ dedirtmemek uğruna 4 şubesine falan gittiğim ve ölümüne yediğim bir yer. 

Şimdi size biraz buranın raconundan bahsedeyim. Kendisi ‘’küçük İkea’’ olarak adlandırıp bağrımıza basabileceğimiz bir yer çünkü konsepti İkea’ya çok benziyor. Girince tabii ki self servis olarak siparişinizi veriyorsunuz. Burgerinizin yanında patates ya da tatlı patates kızartması ve sınırsız içecek alarak menü oluşturabiliyorsunuz. Varan 1: İçecek olayı İkea’nın aynısı. Yani size bir bardak veriyorlar ve siz içecek köşesinden sonsuza kadar istediğiniz şeyi alıp içebiliyorsunuz. Hatta öyle ki euro’nun 16 lira olduğu bir yerden geliyorsanız marketten aldığınız pet şişeyi atmıyor ve buraya gelirken yanınızda getirip bedavaya suyunuzu doldurup otelinize götürüyorsunuz. Nereden bildiğimi sormayın agdjd.

Ben bu sayılı günlerimde 3 çeşit burgerlerini yiyebildim. Vienna Burger, Chili Burger ve Swing Burger’i denedim. Bütün menü fiyatları 12-15 euro aralığındaydı. Viyana burger  güzeldi ama burgerin içinde salatalık ne alakaydı fakat diğer ikisine bayıldım. Tatlı patates kızartmaları da şimdi düşününce bile içimi bir hoş etti addhf. Tek üzüldüğüm şey menüye patates ya da tatlı patates gibi soğan halkasını dahil edememek oldu çünkü kendisi ekstra ücretliydi ve benim cennet vatanımda Euro 16 liraydı. (Ben bunları yazarken 18 lira ve aradan sadece 2 ay geçti sxjd)

Umduğum günbatımı manzarasını bulamasam da en beğendiğim şubesi nehir kenarındaki Schwedenplatz bölgesindeki bu şube oldu

Şimdi sırada varan 2: İkea dediysek boşuna demedik ya, yedikten sonra kalkıp tepsinizi de bir zahmet kendiniz kaldırıyorsunuz. Ben bunu bilmiyordum ve kalkmama çok az zaman kala birinin tepsisini kaldırdığını görünce aydınlandım. O gün görmeden çıkıp gitsem ve ertesi gün bu olayı fark etsem muhtemelen çok utanırdım. Bu yüzden siz de utanmayın diye önden haber veriyorum.

Swing Kitchen’da tatlılar da çok güzel görünüyordu ama menüleri çok doyurucu olduğu için yemek yediğim günlerde tatlı deneyemedim hiç. Sadece bir öğlen bir şubenin önünden geçerken girip bir tiramisu aldım. O an çok beğenmiştim ama birkaç gün sonra İtalya’da vegan tiramisu yiyince biraz puan kırdım kendisinden. Yine de ertesi gün İtalya’ya geçmeyecekseniz ve vegan tiramisu arayışındaysanız beğeneceğinize emin gibiyim.

VEGANISTA ICE CREAM

Türkiye’de 1-2 yer hariç her dondurmacıda vegan diye sorunca meyveli sorbe görmekten kusan birisi olarak burası için ‘’arkadaşlar ben şok, ben iptal’’ diye başlayacaktım ki ülkede güzel bir gelişme oldu. Ben Viyana’ya gittiğimde Türkiye’de vegan dondurma zinciri bir hayaldi ve burayı görünce aşırı sevinmiştim. Fakat aradan 2 ay geçmiş olmasına rağmen şu an henüz denemesem de Türkiye’de bir vegan dondurma dükkânı var ve bu yüzden ilk abartılı tepkimi biraz yumuşatmayı kendilerine karşı borç biliyorum.

Veganista’nın da 5-6 şubesi vardı yine ve ben 2 tanesine gittim. Çikolatalı, fındıklı, fıstıklı falan sorbe dışında bu kadar şeyi bir arada görmek harikaydı ama ben yine de bizim Mua’nın vegan dondurmalarını tercih ederim sanırım çünkü ben bu hayata kazıklanmaya gelmişim.

MAMA EARTH VEGAN PIZZA

Bu mekanla ilgili şöyle bir tuhaflık var: internette Viyana’da vegan pizza diye aratınca en üstte çıkıyor ve siz de adresi Google maps’e yazıp gidiyorsunuz ama o da ne? Böyle bir yer aslında yok. Tam o konumda Wırr diye bir yer var ve burada çalışanlara sorunca öğrendim ki  Mama Earth ile ortak çalışıyorlar ve pizzalarını burada yiyebiliyorsunuz.

Ben burayı çok beğendim çünkü ortamı çok güzeldi. Dışarıdaki masalardan birine oturdum ve sadece Almanca menü getirdikleri için benimle ilgilenen aşırı tatlış garsondan yardım istedim. Çünkü Almanca bilgim liseden aklımda kalan ‘’Ich bin sechzehn jahre alt’’tan ibaret ve ben 13 yıldır falan ‘’sechzehn’ yaşında değilim.

Garsona vegan pizza yemek istediğimi söyleyince bana en çok tercih edilen birkaç taneyi saydı. Menüyü çekememişim ama 6 numarayı yediğimi çok net hatırlıyorum sjsjs. Patlıcanlı, kabaklı ve vegan peynirli biz pizzaydı ve gerçekten aşırı iyiydi. Hani öyle ki Avusturya’dan çok kısa bir süre sonra İtalya’ya gidip 54783 tane pizza yedik ve bu pizzaların bazılarından çok daha güzeldi gerçekten. Bir de içecek için beyaz şarap istediğimi söyleyince tatlış garson ‘’Avusturya şarabı denemek ister misin’’ diye sordu ve tabii ki atladım çünkü yerel lezzetlerin hastasıyım. Şarabın ismini bilmiyorum ve altındaki 2954309 notayı bulup çıkaracak kadar wine girl de değilim ama içtiğim en güzel beyaz şaraplardan biriydi.

Fast food batağına düşecek vegan dostlarımız için Swing Kitchen’ı ne kadar öneriyorsam tek başınıza da olsa güzel bir ortamda çok lezzetli pizzalar için de burayı kesinlikle öneririm.

VEGGIEZZ

Opera meydanına çok yakın konumdaki bu mekânı Bratislava dönüşü otobüsteyken görüp belki sonra uğrarım düşüncesiyle Kunt Haus ve Hundertwasser’e doğru yola çıktım. Bu iki binanın güzelliğinden fazla etkilenip uzun süre kendilerini izledikten sonra yine Swing Kitchen’a gidiyordum ki kapanış saatlerini geçirdiğimi fark edip ne yesem diye düşünürken aklıma Veggiezz geldi ve Google yorumlarını da iyi görünce buraya girdim. 

Tamamen vegan olan bu mekânın menüsü çok çeşitliydi aslında ama ben burger niyetiyle yola çıktığım için burger yedim ve beğendim. Yine de Swing Kitchen’ı daha çok öneririm çünkü hem bir tık daha lezzetli yapıyorlar burgeri hem de yalnız gitseniz de pek yalnız hissetmiyorsunuz bu küçük İkea’da birkaç dakikalığına karnını doyurmaya gelmiş başka yalnız insanlar da olduğu için. Ben Veggiezz’de prize yakın olmam gerektiği için köşedeki bar masalarından birinde oturdum ve yakınımdaki yemek masalarında 4-5 kişilik gruplar vardı hep. Böyle olunca benim de bütün gün gezdiğim için takatim olmasa da Teoman misali bir bar taburesi üstünde telefonuma sarılıp yalnız hissetmemeye çalıştım. 

THE LALA

Eveet şimdi 2003’e gidiyoruz ve Betüş Cafe’yi saygıyla anıyoruz çünkü Betüş’ü Sadık’tan bir türlü ayıramayan Dudu Peri bu ayrılığı gerçekleştirmek için Betüş Cafe’yi olduğu gibi toplamış ve Viyana’ya itelemiş. Betüş o gün neredeydi bilmiyorum ama kendisinin yerinde hiç de kendisi gibi yapmacık olmayan çok tatlı bir çalışan vardı.

Burası tamamen vegan bir mekân ve ben buraya Viyana’daki son günümde öğleden sonraki uçuşuma birkaç saat kala gittim. Aslında mac and cheese yeme niyetim vardı ama saat henüz 10 olduğu için kahvaltı yapmak zorunda hissettim. Böyle diyorum çünkü bana kalırsa kahvaltıda enginar da mantı da yenir mesela ama ben arkamdan ‘’sen hangi kıtlıktan geldin’’ gibi bir soru sorulması ihtimalinden utanıp gözümün çok pis kaldığı mac and cheese’i  yiyemeyip pankek istedim. 

Bu bol pembeli kafenin porsiyonları da en az pembesi kadar boldu. Bakın benim porsiyon anlayışım muhtemelen çoğunuzdan farklı çünkü herhangi bir şeyin tek porsiyonuyla doymuşluğum nadirdir bu yaşıma kadar. Hele Avrupa’da tek porsiyonla doyabildiğimi hiç hatırlamam ama buradaki pankek porsiyonu beni bile tatmin edecek yeterlilikteydi. Kırmızı orman meyveleriyle ölüme bile gidebilecek biri olduğum için meyvede malzemeden kaçmamaları da beni ayrı tatmin etti. Pankeklerin yanında espresso da içtim ve ikisine toplam 11.40 euro ödedim. 

Swing Kitchen’a biraz fazla tutulduğum için çok fazla mekân önerisi içeren bir yazı olamadı bu ama ben gerçekten Viyana’dan razıyım çünkü hem market ürünleriyle hem yiyip içtiğim mekanlarıyla istisnasız her şeyini beğendiğim bir seyahat oldu benim için. Hatta beni şaşırttı bile diyebilirim. 

Son olarak yurt dışında hatta bazen İstanbul’da bile vegan mekanları ya da mekanlardaki seçenekleri ararken çok sık kullandığım HappyCow isimli uygulamayı da bilmeyenler için şuraya bırakıyorum ve bir gün şimdikinin onlarca katı vegan mekanı burada görürüz diye umarak Avusturya ve Slovakya’da yeme içme defterini kapatıyorum.

Bu da havalimanı öncesi ”dur birkaç şey daha yemeden gitmeyeyim” temalı mini pikniğim

2 Yorumlar

  1. Birsen says:

    Swing Kitchen gerçekten harika bir yer 🙂 Biz de Berlin’de deneyip çok beğenmiştik.

  2. Hasan says:

    Noel için İtalya planımız var süt alerjisinden dolayı çok endişeliydim. Vegan yeme içme notları ilaç gibi geldi.

Bir Cevap Yazın

%d blogcu bunu beğendi: