Başlamadan önce: Bu gezinin odak noktası olan Karadağ‘ı ayrı bir yazıda detaylıca yazdım ve bu yazıyı şuradan ulaşarak okuyabilirsiniz.
Aslında rotamı Berlin’e çevirmişken bir Berlin’e gidememe şoku yaşamamın ve bir yerlere seyahat edememenin bana çok fena batmasının sonucu olarak Karadağ odaklı mini bir vizesiz Balkanlar turu planladım ve Balkanlar gezisi yapmak isteyenlere faydalı olabileceğini umarak bütün planlamamı ve gezinin bütün maliyetini tek bir yazıda anlatma kararı aldım ve işte anlatıyorum.

Öncelikle benim bu seyahatteki asıl amacım son zamanlarda fazlasıyla dikkatimi çeken Karadağ’ı görmekti ve seyahati de Karadağ odaklı olacak şekilde planladım. Baştan şunu söyleyebilirim ki Karadağ’da Kotor körfezi odaklı bir seyahat planınız varsa biraz paraya kıyıp Türk Hava Yolları’ndan İstanbul-Tivat uçuşu için bilet almak aslında çok çok mantıklıymış. Peki sen böyle mi yaptın derseniz cevabım hayır çünkü bizim değiştirdiğimiz Berlin biletlerimiz Pegasus’tan alınmıştı ve Pegasus da sağ olsun Karadağ’a direkt uçuşlarının olmaması sebebiyle bana hayatımın en sersefil seyahatini yaşamam konusunda çok yardımcı oldu.
Şimdi gelelim Karadağ’a Tivat ya da Podgorica Havalimanı’na inmek dışında nasıl gidilir konusuna. Bunun için Karadağ gezinizi Tiran’a uçarak Arnavutluk ile, Priştine’ye uçarak Kosova ile, Belgrad’a uçarak Sırbistan ile ya da Saraybosna’ya uçarak Bosna Hersek ile birleştirmeniz olası. Tabii vizeniz varsa Hırvatistan’la da birleştirebilirsiniz Karadağ gezinizi.
Peki ben tek kombinasyonla yetinir miyim? Asla… Belgrad’ı daha önce gördüğüm ve Priştine’yi o kadar da görmek istemediğim için bir çılgınlık yaparak biletlerimizi İstanbul’dan Tiran’a gidiş ve Saraybosna’dan İstanbul’a dönüş şeklinde aldım. 3 ülke değiştirmeyi ve kiralık aracı farklı bir ülkede bırakmayı gerektiren bu rota sayesinde araç kiralarının 1000 euro’nun üzerine çıkması ve ‘’tamam yaa ben otobüsle de seyahat ederim, yeter ki gezginliğime zeval gelmesin’’ tribine girerek bitmeyen yollarla ve otobüs adı altındaki okul servisi içeren bazı minibüslerle dolu bu rotayı toplu taşımayla gitmeye karar vermemle allah biraz belamı vermiş olsa da şimdi üzerinden birkaç gün geçmişken yine de ‘’iyi ki gitmişim’’ diyorum ve rota planlamamı anlatıyorum.

Gün Gün Balkanlar Gezisi Rota Planlaması
6 gece 7 günlük bu seyahatimizin en başında da söylediğim gibi odak noktası Karadağ ve özellikle Kotor Körfezi’ydi. Bunun dışında Tiran ve Saraybosna için de şöyle bi’ bakıp çıkarız diye düşünüyordum Tiran kişisel ‘’ölmeden önce görmesem de olabilecek 50 şehir’’ listemde yer aldığı için ve sonuçta bu 7 günü şöyle böldüm:
- Gün: Akşam 22:00 sularında Tiran’a iniş, şehrin ana meydanı olan İskender Bey Meydanı’nda şöyle bir gezinme ve ‘’ulan bu nasıl başkent’’ diye bir miktar şaşırma.
- Gün: Tiran’a bir şans daha vererek kendisine biraz da mecburi sebeplerden 24 saat ayırma, gözümdeki ‘’Yozgat’a da gidebilirdik’’ imajının şehrin Blloku bölgesi ile bir miktar sarsılması ve sonuçta ‘’ölmeden önce görmesem de olacak 50 şehir’’ tadındaki listemden bir şehir eksilterek Tiran’a veda.
- Gün: Sabah 8 otobüsü ile (buna otobüs diyen Tiranlılar bu arada, kendisi aslında okul servisi) Budva’ya gidiş, sonunda ucundan kıyısından Avrupa’da hissetmece, Budva ve Sveti Stefan turu, Budva’da konaklama.
- Gün: Sabah 9.30 otobüsü ile (bu sefer de otobüs diyenin Karadağlılar olduğunu ama kendisinin aslında yine bir okul servisi olduğunu bilmem söylememe gerek var mı?) Kotor’a geçiş, bütün günü Kotor Old Town’da geçirererek Kotorlu dostlarla dünya kupası finali ve toplu Arjantin desteği keyfi, Kotor’da konaklama.
- Gün: Kotor’dan önce Perast’a ve sonra Tivat’a geçip buraları gezdikten sonra Kotor’a dönüş ve Kotor’da konaklama.
- Gün: Sabah 7:40 otobüsü ile Saraybosna’ya tam olarak 7 saatte sersefil bir otobüs (bu sefer gerçekten otobüs) yolculuğu ve Saraybosna’da şöyle bi’ turlama, gece Saraybosna’da konaklama.
- Gün: 13.15’teki uçuş öncesi Saraybosna’da biraz daha turlama ve İstanbul’a dönüş.
Bizim 7 günümüzün planı özetle bu şekildeydi. Biraz yorucu olduğunu kabul ediyorum ve gitmeden önce son 1 hafta kala bile ‘’acaba iptal mi etsek’’ ya da ‘’bu kadar çileye değer mi’’ gibi deli sorular benim de kafamda dönüp duruyordu ama gidip gördükten sonra hem ölmeden önce görmeyi çok istediğim Kotor Körfezi’ni hem de ölmeden önce görmeseydim de okay olacağım Tiran’ı ve biraz daha arada olduğum Saraybosna’yı kafamdaki ait oldukları listelerden sildiğim için mutluyum dgfdf. Tabii ki araç kiralayıp daha rahat seyahat etmeyi ben de isterdim ama dediğim gibi anlamadığım bir şekilde 1000 eurodan daha fazla tutuyordu böyle bir rota için araç kiralamak ve o fiyata Thy ile Tivat’a uçmak çok daha mantıklıyken Balkanlar’da 1000 euro araba parası vermek istemedim. Okuduğum bütün bloglarda ve gezi yazılarında araba kiralamanın önerildiğini ben de gördüm ama yani insanlar nasıl çözmüş bu işi bilemedim gerçekten. Ya farklı ülkeler yerine tek ülkeden uçarak arabayı aldıkları ülkedeki aynı yere bırakıyorlardır ya da 1000 euroyu arabaya vermek konusundaki bakış açıları benden çok farklıdır diye tahmin ediyorum. Gerçekten çok da merak ediyorum bu arada Balkanlar’da araç kiralama hikayelerini, yorumlara kendi deneyimini yazan olursa ciddi anlamda mutlu olur ve aydınlanırım 🙂

Balkanlar Gezisi Maliyeti
Şimdi gelelim ‘’Balkanlar turu ne kadara mal olur’’ meselesine. Bunu da yine başlıklar altında toparlayarak kısa kısa açıklamaya çalışayım:
- Uçak Bileti: Ben son anda bilet değiştirdiğim ve Pegasus’un çeşit çeşit bazı cezaları bana bir miktar girdiği için uçak biletlerini cezalarla birlikte almış oldum ve 4 kişilik gidiş dönüş biletine 10-11 bin tl civarı bir ödeme yaptım.
- Otel: Biz 4 ayrı yere 6 gecelik konaklama için 375 euro civarında bir para ödedik. Sadece ilk akşam 2 kişi konakladık, 2. akşamdan sonraki konaklamaların hepsi 4 kişilikti. Yani 5 gece 4 kişilik ve 1 gece 2 kişilik konaklamanın toplamı 375 euro gibi bir şeydi.
- Şehirlerarası (hatta ülkelerarası) ulaşım: Tamamı 4 kişilik olan bu biletlere toplam 280 euro civarı bir para ödedik (Kotor-Perast ya da Kotor-Tivat gibi yakın mesafelerin bazılarını taksi ile gittik bu arada). Daha detaylı yazmam gerekirse de şu site üzerinden Tiran-Budva arası otobüs biletlerini kişi başı 24 euro artı vergiler ile toplam 104 euroya, Kotor-Saraybosna biletini kişi başı 30 eurodan 120 liraya aldık. Diğer daha küçük ücretleri Karadağ Gezi Rehberi’mde aşağıda yazacağım detaylarda bulabilirsiniz diyor ve sizi hem aşağıyı hem de Karadağ Gezi Rehberi’mi okumaya mecbur bırakıyorum yanlış anlamazsanız…
- Şehir içi ulaşım: Bunun da detaylarını bir üst maddede bahsettiğim yerlerde bulabilirsiniz diyerek hepsinin toplamının 4 kişi için 45 euro civarı olduğunu söyleyebilirim.
- Yeme İçme/Alışveriş: Buradaki alışverişten kastım daha çok market alışverişi aslında çünkü başka pek bir şey almadık zaten. 4 kişi için yeme içme ve market masrafımız 400 euro civarında bir şeydi.
Yani özetle eklemeyi unuttuğum bazı şeyleri de eklersek 4 kişilik ve 6 gece 7 günlük böyle bir Balkanlar seyahatinin bize maliyeti 1700 euro civarındaydı.
Şimdi tek tek şehirlerden bahsetmek istiyorum ve işte başlıyorum:
TİRAN
*Arnavutluk’un bir tam gün ve sadece şöyle biraz dolaştığımız bir gece geçirdiğimiz başkenti Tiran’ın aslında çoğu gezi yazısında da bahsedildiği gibi gerçekten çok da gezilecek yeri yok. Yani ben bu cümleyi kurmayı sevmiyorum ve her yerde görmeye değer bir şeyler bulacağıma inanıyorum ama Maldivler’in başkenti Male’den sonra gördüğüm en bomboş başkent olduğunu üzülerek söylüyorum. (Ya da niye ben üzülüyorum ya, onlar kendi hallerine üzülsün de acil bir şeyler yapsın safgh)

*En başından yani havalimanından başlamak gerekirse zaten günde çok az uçağın indiği bu küçük havalimanından şehre 4 euroya ya da 400 arnavutluk leki’ne her zamanki gibi otobüs olduğunu iddia ettikleri okul servisleri ya da gerçekten de var olan otobüslerle ulaşmanız mümkün. Evet ikisinin de ücreti aynı ve yarım saatten kısa bir sürede sizi şehrin merkezi olan İskender Bey Meydanı’nın yakınına ulaştırıyorlar.
*Ülkenin para birimi Arnavutluk leki ve güncel kura göre 1 euro 115 Arnavutluk leki yapıyor. Biz havalimanında 30 euro bozdurduk sadece ve bunun dışında para bozdurmayarak ödemelerimizi kredi kartı ile yaptık hep.
*‘’Tiran’da ucuza nerede kalınır’’ gibi bir soruyu da kendim sorup kendim cevaplamasam olmaz çünkü f/p oteli diyebileceğimiz bir otelde kaldık biz ve çok bir beklenti içinde olmadan uygun fiyatlı kalacak yer arayışında olanlara önerebilirim bu oteli. Otelimizin ismi Freddy’s Hotel’di. Olmasa da olur bir kahvaltısı ve küçük odaları vardı ama geceliği 50 euroya sadece uyumak için ve merkeze 10 dakikadan kısa bir sürede yürüyerek ulaşmak için kullanınca bizim için yeterli oldu. Oteli şuradan inceleyebilirsiniz isterseniz.

*‘’Tiran’da gezilecek yerler’’ gibi bir arayış içerisinde iseniz karşınıza çıkacak yerleri bir günde görüp bitirmeniz Avrupa başkentlerinin aksine gerçekten olası. Paris ya da Roma gibi dünya güzeli (burada dünya güzeli olan Roma, Paris üstüne alınmasın…) ve büyük başkentlerle karşılaştırmak tabii ki haksızlık olur ama kendi kulvarındaki bir diğer Balkan ülkesi başkenti Belgrad’ı düşünüyorum ve Belgrad’ı bir günde gezmeniz mümkün değil bence.
Neyse konudan sapmayarak ‘’Tiran’da gezilecek yerler’’e yeniden bakarsak karşınıza şehrin merkezi sayılabilecek İskender Bey Meydanı, Bunk Art, Rinia Parkı, Tiran Piramidi (kendisi şu an restorasyonda ve bu haliyle yanından geçerken olayını pek anlayamıyor insan), Hacı Ethem Bey Camii, Ulusal Tarih Müzesi, Tiran Saat Kulesi gibi belli başlı bazı yerler çıkıyor. Zaten İskender Bey Meydanı, Saat Kulesi, Ethem Bey Camii gibi listenin demirbaşları yan yana ve kolayca görebilirsiniz hepsini. Rinia Parkı dedikleri park hiç hayalimdeki o büyük park değil ve şehrin merkezinde küçük sayılabilecek bir park. Grand Park of Tirana ise biraz daha uzakta ve gölün de etkisi ile çok daha güzel bir park.

Bu başlıca turistik yerlerin dışında benim de daha çok beğendiğim ve sizlere de önerebileceğim yer ise şehrin birazcık daha lüks ve hareketli bölgesi sayılan Blloku bölgesi. Çok da alakası olmadığı için bunu pek söylemek istemiyorum ama biraz Nişantaşı gibi düşünebilirsiniz burayı eğer İstanbul’dan bir örnek vermek için zorlamam gerekirse. Bir ana cadde ve güzel ara sokaklara yayılmış çeşit çeşit mekanıyla Nişantaşı’nı hafiften andırıyor şehir içindeki havası ile.
*‘’Tiran’da nerede yemek yenir’’ konusuna da yerinin geldiğini düşünerek biraz değineyim çünkü Tiran’da en popüler ve en çok önerilen Era, The Rooms gibi bazı restoranlar Blloku’da yer alıyor. (Era’nın başka bir şubesi de var aslında ama biz yine Blloku’dan devam)
Biz Tiran’daki tek akşam yemeği hakkımızı Era Blloku’da kullandık ve zaten şehrin en ünlü restoranlarından biri olan bu restoranı kesinlikle öneririm gidecek olanlara. Tl’nin öldrürülmeyip süründürülen haline rağmen Arnavutluk’un en lüks ve ünlü restoranlarından birinde yemek yemenin ‘’hala’’ uyguna denk gelebildiğini de şöyle anlatmak isterim: 2 çorba, 1 devasa humus tabağı, 1 fıstıklı köfte, 1 salata, 1 pizza ve 1 sebze soteye 3630 Arnavut leki yani sadece 31 euro civarında bir para ödedik. Artık İstanbul’da da her şey ama herrrr şey çok pahalı olduğu ve Avrupa’da herhangi bir ülkede bu kadar şeyi 31 euroya yemek pek mümkün olmadığı için Tiran hala biz gariban Türkler için bile uygun diyebiliriz)


*Özetle BENCE tek başına kalkıp gitmeye çok da değmeyecek bir yer olsa da Balkanlar’da farklı şehirlerle birleştirilmiş bir gezide Tiran’a bir ya da maksimum iki gün ayırmak fena bir fikir olmayabilir. Hatta bizim rotamıza pek uygun olmayacağı için benim elediğim Ohrid ile birleştirip gezerseniz Tiran güzel bir uçuş ve geçiş noktası olabilir.
BUDVA, SVETI STEFAN, KOTOR, PERAST, TIVAT
Karadağ’da gezdiğimiz bu 5 yeri bu yazıda kısaca özetlemek yerine detaylı bir şekilde yazmak istedim ve öyle de yaptım. Burada daha fazla detay vermeden sizi Karadağ Gezi Rehberi’me yönlendiriyor ve orada Karadağ’a dair bütün detayları bulabilirsiniz diyerek bütün gezinin en güzel ülkesi Karadağ’ı bu yazının bu noktasında uğurluyorum.
SARAYBOSNA
*Sadece tek bir adımınızla bir anda Viyana’dan Bursa’ya dönüşebilen ve insanın aklına ‘’ulan ben ışınlandım mı naptım şimdi’’ gibi türlü şüpheler düşüren bu tuhaf şehirle ilgili ilk söylemek istediğim şey havalimanına gidiş ve dönüş konusunda gördüğüm en gelişmemiş yer olduğu. Biz şehre karayolu ile ulaştığımız için otobüs terminali ile şehir merkezi arasını 10 euro’ya taksi ile gittik fakat dönüşte havalimanına gitmek zorundaydık ve tuhaf bir şekilde taksi dışında uygun bir yol bulamadık. Güya havalimanına giden ve şehrin merkezindeki sebilin karşısından kalktığı iddia edilen ama sorunca herkesin bambaşka bir şey söylediği bir havalimanı otobüsü varmış aslında ama kendisi günde 5-6 sefer falan yapıyormuş sadece. Saatleri de çok çok garip gerçekten. Sabah 6 ve öğlen 12 arasında sefer yok mesela internette gördüğüm ve sorduğumuz bazı lokallerden öğrendiğim kadarıyla.
Bir de troleybüs varmış havalimanının 10 dk falan yakınındaki bir yere giden ama onu da görme şansına nail olamadık biz. Zaten bir noktada yine taksiye binmek ya da bagajlarla yürümek zorunda kalmak da pek mantıklı gelmediği için merkez-havalimanı arası ulaşımı da taksi ile sağladık. Normalde taksimetreye göre 25 Bosna Hersek Markı yani 12 euro tutmuştu ama 15 euro istedi İstanbul’dan göçmüş olabileceğinden çok pis şüphelendiğim taksici. Biz yine 12 euro verdik çünkü 3 euro’luk fark az bir şey olsa da İstanbul’dan zaten fazlasıyla dolu gelmiştik taksicilere. Bunu da yazıyorum çünkü bence siz de mutlaka taksimetreyi açtırın ve İstanbul’daki taksi sorunu zaten yetmiyormuş gibi bir de oralarda taksi sorunu yaşamayın…
*Yani bu havalimanına ulaşım meselesinin bu gereksiz karmaşıklığı sonucu Bosna Hersek Ulaştırma Bakanı’na birtakım laflar hazırladım anlayacağınız üzere ama şimdi yeri ve zamanı değil diyerek ‘’Saraybosna’da gezilecek yerler’’ konusuna geçiyor ve evlerimizi minicik robot süpürgelerin temizlediği böyle bir zamanda kendilerinden havalimanına düzgün saatlerde gidecek bir otobüs planlama atağı bekliyorum…

*Aslında tarihi acılarla dolu bu şehrin şimdiki en canlı, en renkli ve en merkezi noktası Baščaršija yani bizdeki ismiyle Başçarşı. Tarihi 16. Yüzyıla dayanan bu Osmanlı çarşısını Lefkoşa ile birlikte dünya üzerindeki ”en Bursa yer” ilan ediyorum Bursa’yı iyi bilmenin bana verdiği yetkiye dayanarak…
*Başçarşı’da sağlı sollu kahveciler, börekçiler, hamamlar, baklavacılar ve camiler arasında yürürken farklı bir ülkede olduğunuzu unutmanız olası çünkü gerçekten her şey inanılmaz tanıdık. (Bursa’yı bilenler için tanıdıklıktan da öte, sanki büyüdüğünüz, çocuk olduğunuz şehre dönmek gibi…) Başçarşı’da yürürken gözünüzden kaçmasının imkansız olduğıu Gazi Hüsrev Bey Camii ise Mimar Sinan’ın 1531 yılında tamamladığı eseri ve şehrin de en turistik noktalarından biri. Tam karşısında da Morica Han var. Başçarşı Sebili ise 1753’te inşa edilip sonrasında defalarca tadilattan geçirilmiş ve hala Başçarşı Meydanı’nın en merkezi noktası. Şehrin Saat Kulesi de tahmin edersiniz ki Başçarşı’da bir yerlerde ve yürürken onu da görebiliyorsunuz ayak üstü.

*Başçarşı’da Bursa’daymışçasına biraz yürüyüp Ferhadiye Caddesi’ne gelince ise bir anda her şey değişiyor ve adeta bir Viyana’nın içine giriyorsunuz. Gerçekten bir tek adımla Bursa’dan Viyana’ya geçmiş gibi hissediyorsunuz çünkü bir anda mimari tamamen değişiyor. 1878’de Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun Bosna Hersek’i işgali ile şehre ne kadar farklı bir hava katıldığına çok ani ve çok net şahit oluyorsunuz. Caddenin sonuna (tabii bu taraftan girerseniz başına) gelince de 2. Dünya Savaşı’nda hayatını kaybeden Bosna Hersek vatandaşları adına yapılan Vjecna Vatra yani Sonsuz Ateş anıtı var. Şehrin görkemli katedrali Sacred Heart da Ferhadiye Caddesi üzerinde gözünüzden kaçması imkansız yapılardan biri.

*Mijacka Nehri üzerindeki Latin Köprüsü ise şehirde görülmeye değer bir diğer yapı. Köprünün en ilginç özelliği ise 1. Dünya Savaşı’nın başladığı yer olması. Hani lisede bir daha unutmamak üzere beynimize kazımıştık, bildiniz mi? Bir Sırp milliyetçisinin Avusturya-Macaristan prensi Ferdinand’ı öldürmesi ile başlamıştı hani her şey… İşte o 758056 kez duyduğumuz olay bu köprüde gerçekleşmiş. Ben bunu duyunca bir miktar rahatladım bu beynime kazınmış bilgiyi bir şekilde somutlaştırabildiğim için. Yani nasıl desem, Betüş’ü sihir yaparken millete gösterebilmiş Avni falan oldum bir an. Geziye verdiğim para en çok bunun için değdi diyebilirim sadjf.

*Biz bunları yapmadık ama yukarıdakilere ek olarak şehri tepelerden bir yerlerden izlemek isterseniz Yellow Bastion’a yani Sarı Kale’ye çıkabilir ya da yüreğiniz dayanırsa ve dertsiz başınıza dert almak isterseniz 7 euro karşılığında Museum of Crimes Against Humanity and Genocide’i gezerek Srebrenitsa Katliamı’nın iç yüzüne tanık olabilirsiniz.

*Saraybosna hakkında son olarak Saraybosna’da konaklama ve Saraybosna’ya yeme içme konuları için de kendi deneyimlerimi yazıp bitiriyorum.
Ben konaklama için tam Ferhadiye Caddesi’nin ve Sacred Heart Katedrali’nin dibinde (kilise çanları ile bizi uykumuzdan edecek kadar dibinde) yer alan Promenade Inn by Zetta’da 2 kişilik 2 odaya toplam 68 euro ödedim. Buraya çok da bayılamadığım için ‘’kesin burada kalın’’ gibi bir şey diyemem ama geceliği 30-40 euro civarında benzer çok fazla alternatifi www.booking.com‘da gördüğümü söyleyebilirim. Siz biraz inceleyip uygun bir yer seçersiniz artık…
Yemek konusunda da Saraybosna’da kahvaltı deyince insanın aklına börek geliyor tabii ki ilk. Şehirde ‘’Buregdzinica’’ dedikleri sayısız börekçi var. Bu zor kelimeyi Google Maps ya da başka herhangi bir harita uygulamasına yazarak tek tek konumlarına bakıp yorumları okuyarak seçim yapabilirsiniz. Biz Buregdzinica Bosna’da kahvaltı yaptık ve 4 porsiyon börek ve 6 çay için 17 euro ödedik. Akşam yemeği için ise yine katedralin hemen yanındaki Klopa’yı tercih ettik vegan çeşitlerinin bolluğu sebebi ile ve 1 çorba, 1 vegan pot, 1 vegan burger ve 2 kişilik devasa etli tavuklu bir şef tabağına 83 Bosna Hersek Markı yani 42 euro ödedik.

Bu Sefer Gerçekten Son Olarak Balkanlar Gezisi Hakkında Bilmenizde Yarar Olan Bazı Şeyler:
*Aralık ayınca Balkanlar’a gitme düşünceniz varsa ve Balkanlar’dan gelen o soğuk hava dalgasının sizi tam da yerinde esir almasından korkuyorsanız şunu söyleyebilirim ki evet Saraybosna çok çok soğuktu ve Karadağ’ın körfez tarafları da hep esiyordu ama Budva civarı ve özellikle Tiran ciddi anlamda sıcaktı. Tiran’da hava 20 dereceydi ve Budva’da abartıp şort giyen insanlar vardı. Yani Arnavutluk’a ya da Karadağ’ın güney kısımlarına gidiyorsanız o Balkanlardan gelen soğuk hava dalgası buralardan gelmiyor arkadaşlar, buralar için çok da kalın kıyafetlere ihtiyacınız yok.
*Otobüsle ülkeler arası geçişlerde otobüsten 2 kez inerek ilk inişinizde çıktığınız ülkenin ve ikinci inişinizde girdiğiniz ülkenin polisinin yanına gidiyorsunuz pasaportunuzla. Zaten herkes bunu yaparken arada kaynıyorsunuz ve gördüğüm kadarıyla gayet sıkıntısızdı ülkelerarası geçiş.
*Ben gitmeden önce şehirlerarası yolların çok kötü olduğunu okuyarak korkmuştum biraz ama düşündüğüm kadar kötü çıkmadı açıkçası. Yollar hep tek şeritti ve özellikle Karadağ hep virajlıydı ama kusma refleksinizi sonuna kadar zorlayan birkaç nokta dışında o kadar da korkulacak tarafı yoktu.
*Ben gittiğimiz üç ülkenin haritasını da önceden Google Maps’te indirip ekstra internet paketi almadan çevrimdışı olarak kullandım ve haritada her şey doğruydu daha önce bazı başka yerlerde yaşadığım deneyimlerin aksine.
*Kendi hattınızı yurt dışında kullanmak istiyorsanız hattınıza tanımlı ya da tanımlanabilecek yurt dışı paketlerinin geçerli olduğu ülkeleri mutlaka kontrol edin çünkü hem Vodafone’da hem Türk Telekom’da birçok paketin Arnavutluk’u ve bazılarının Bosna Hersek’i kapsamadığını gördüm mesela.
*Bu kadar ciddiyet yettiyse önemli gibi görünmeyen ama bence önemli son uyarımı da yapayım: Balkanlar’da nasılsa kimse anlamaz diye arkadaşlarınızla milletin duyacağı şekilde saçma sapan konuşmayın asdsd. Karşınıza çıkabilecek insanların çoğu ya az çok Türkçe biliyor ya da zaten Türk. Efendi gibi olaysız gezip gelin.